NUSAYBİNİN TARİHÇESİ
Ipek yolu üzerinde Suriye ile sifir noktasinda bulunan Nusaybin , Dicle Nehri ile Firat Nehri arasindaki havzanin yani Mezopotamya´nin kuzey kisminda bulunmaktadir. M.Ö. 4500 yillarinda Subarular tarafindan kurulan sehir, M.Ö. 3000 yillarinda Sümer krali Lugazakis tarafindan “Nirbo” olarak adlandirilmis ve Çag-Çag deresinin batisinda yeniden insa edilmistir. Tarih süresince yukari Mezopotamya´nin en büyük sehri olarak sürekli yer almistir. Kurulusundan Sümerlerin yikilisina kadar (M.Ö.2850) Sümer imparatorluguna bagli kalmistir. M.Ö.2850-2300 Yillari arasinda Akadlar ,M.Ö. 2300-2060 Yillari arasinda Akad-Sümer imparatorlugu,M.Ö. 2060-1800 Yillari arasinda Babilliler, M.Ö.1800-1305 Yillari arasinda Mitanililer , M.Ö.1305-715 de Asurlular, M.Ö.612-330 Yillari arasinda Med-Persler, M.Ö. 330 da Selefkuslar (Selevkoslar), M.Ö. 130-M.S. 50 Yillari arasinda Abgar kralligi, sonra da Romalilarin hakimiyetine girmistir. M.S. 637 Yillarina kadar sehir sürekli Romalilar ile Sasaniler arasinda el degistirmistir. M.S 637 yilinda Islam ordulari hakimiyetine giren Nusaybin, sira ile Emeviler, Abbasiler, Mervaniler, Eyyubiler, Selçuklular, M.S.1258 de Hulagu hanin eline geçmis, daha sonra Karakoyunlular, Artukogullari ve Akkoyunlular , daha sonra da 1516 yilinda Osmanli Imparatorluguna geçmistir. Nusaybin´in ilk kuruldugundaki adi bilinmemektedir. Ancak Sümerler döneminde “Nirbo” denilmistir. Babilliler sehre Armis veya Nisibis, Huri-Mitaniler Nabila,Kenge, Nas-ü-bina, Asurlular Meppin-Suba, Romalilar Antimosya, Süryaniler Nasibina-Sarbo, Sasaniler Ahvaz , Araplar Nasibeyn, kürtler ise Nisebin, Cumhuriyet döneminde de Nusaybin adini almistir. Görülüyor ki 5000 yildir hep ayni isim kullanilmistir. Tarihi süreçte birçok önemli olaya taniklik eden sehir, en parlak dönemini M.Ö.130 yillarindan baslamak kaydi ile M.S. 637 yillari arasinda yasamistir. Hiristiyanlik dininin yayilmasi ile sehirde her türlü egitimi veren bir fakülte kurulmus ve eldeki tarihi verilere göre bulunulmus? 2000 ögrenci bu üniversitede egitim görmekteydi. En parlak dönemini ise mor efrem döneminde yasayan okulun bir Yönetmeliginin oldugu bilinmektedir.
TARİHİ VE KÜLTÜREL MİRAS
Mar Yakub kilisesi ve Nusaybin Okulu
Nusaybin MÖ 131 yilinda, merkezleri Urfa sehri olan Abgarlar hükümranligi altina girdi. Bu krallik MS 249 yilina kadar devam etmistir. Ilk zamanlarda Nusaybin`i sinirlarina dahil eden Abgar Beyligi, Ermeni baskisina dayanamayarak, sehri Tigran`a bagli güçlere terk etmek zorunda kalmistir. Hiristiyanlik yayilmaya baslarken, Isa`nin seçtigi 72 müjdeciden biri olan Mar Aday, Urfa`nin putperestlikten Hiristiyanliga geçmesini sagladiktan sonra Nusaybin`e geçmis ve Hiristiyanligi burada da nesretmistir. Daha sonra Mar Aday, kendi ögrencilerinden olan Mar Mari`yi Nusaybin`e göndermis ve burada Hiristiyanlik inancinin gelismesini saglamistir. Abgar Beyligi`nin Arami kökenli halki MS 38`de yeryüzünün ilk Hiristiyanlari olarak putperestligi terk ettiler. Nusaybin ve çevresinde ise MS 150 yillarindan sonra Tanrilara adanmis tapinaklarin üzerine kiliseler ve manastirlar insa edildimeye baslandi.
Roma Imparatoru Septimus Severus, putperest Roma`ya karsi baskaldiran ve sonradan “Süryani Kadim” diye anilacak olan ilk Hiristiyanlari MS 197 yilinda tümüyle buyrugu altina aldi ve Kuzey Suriye`yi bir Roma vilayeti durumuna getirdi. 303 yilinda Nusaybin`de Hiristiyanlara karsi bir ayaklanma oldu. Birçok Hiristiyan öldürüldü. Mazi Dagi eteklerinde 4000 Hiristiyan imha edildi. Roma Imparatorlugu`nun topraklarinda Incil nüshalarinin yok edilmesi, kiliselerin yikilmasi, Hiristiyan ayinlerinin yasaklanmasi, Hiristiyan bilgin ve rahiplerin pagan tanrilarina tapmaya zorlanmasi yolundaki buyruk, dogu eyaletlerinde çok sert uygulanmistir. Ancak 313 Milano Fermani ile Hiristiyanlik resmi devlet dinleri arasina sokuldu. Böylece Hiristiyanlar zulümden kurtuldular. Mar Yakub, MS 3. yüzyilin ortalarinda bu tarihi bölgede dünyaya gelmis ve Nusaybin yakinlarinda bulunan bir manastirda dünyadan el etek çekerek rahiplik hayatina baslamistir. Nusaybin`den gelen yetkili kisiler Mar Yakub`u kendi manastirindan alip Diyarbakir`a götürmüs, MS 309 yilinda Meryemana Kilisesi`nde toplanan episkopal kongrenin karariyla Nusaybin episkoposluguna takdis edilmis ve terfi edilmistir. Mar Yakub Nusaybin`deki kilisenin küçük oldugunu düsünmüs ve bugün bir kismi mevcut olan Mar Yakub Kilisesi`ni 313 yilinda insa ettirmeye baslamistir. Kilisenin içinde bulunan 3 metre uzunlugundaki taslar, tas isçiligini sergileyen kemerlerindeki bezemeler, kutsal ayinin icra edildigi bölümlerdeki yarim kubbeler, duvardaki diger motifler ve yapilar büyülü bir görünüm sergilemekte olup, emsalsiz bir saheser durumundadirlar. Bugün bakildiginda kilisenin bati cephesindeki dis duvarin yikildigi, yikilan bu yerin 1872 yilinda yenilendigi ve dami üzerinde metropolitlik binasi yapildigi görülmektedir. Nikita`da (Iznik) MS 325 yilinda toplanan Hiristiyanligin ilk ve en büyük kongresine katilan Episkopos Mar Yakub ile ögrencisi Mar Efram, Nusaybin`e döndüklerinde ünlü Nusaybin Okulu`nun insasina basladilar ve 326 yilinda okulu hizmete açtilar. Mar Efram 38 yil boyunca bu okulun rektörlügünü yapmistir. Nusaybin Okulu putperestlikten kalma okulun enkazi üzerinde kurulmustur. Burada 800-1000 kadar ögrenci yatili olarak okumaktaydi. Okulun resmi dili Süryaniceydi. Süryanice dilinin yaninda Grekçe de okutulmaktaydi. Bu okulda felsefe, mantik, edebiyat, geometri, astronomi, tip ve hukuk egitimi veriliyordu. Bu dönemde Grekçeden Süryaniceye birçok kitap çevrilmistir. Bu okulda yetismis ve 3 milyon siir cümlesiyle isim yapmis olan Süryanilerin büyük sairi Mar Efram`in yüksek egitim düzeyi, Nusaybin`de sunulan egitimin bir ölçütüdür. Mar Yakub 338 yilinda vefat etmis ve kilisenin bodrum katindaki mezarina defnedilmistir. Mar Yakub`dan sonra Nusaybin episkoposluguna Mar Babo (338-343), Mar Logos (343-361), Mar Abraham (361-?) getirilmistir. Bu merkezin son metropoliti 1880 yilinda Patrik 4. Petrus tarafindan takdis edilen Rahip Hanna`dir. Böylece Nusaybin episkoposluk merkezi ara vermeden 20. yüzyilin baslarina kadar episkoposluk görevini sürdürmüstür.Birinci Nusaybin Okulu 363 yilinda Sasanilerin Nusaybin`i almalariyla ögretime son vermistir. Mar Efram ve diger arkadaslari Nusaybin`den Urfa Okulu`na geçmislerdir. Bazi ögretmenler ise çevreye dagilmis ve kendi çaplarinda bu okulun egitim gelenegini sürdürmüslerdir. Antakya Piskoposu Nostorius (381-451), Isa`yi insan degil Tanri sayan monofizitlik ögretisine karsi onu hem insan hem Tanri sayan diyafizitlik ögretisini getirince, bu görüsler Arami halkinca tepkiyle karsilandi. Bunun üzerine Antakya`daki Süryani Aramiler pisposluklarini önce Amida`ya (Diyarbakir), sonra da Nusaybin`e tasidilar. Edessa`daki (Urfa) Nasturi akademisi, Bizans imparatorluk topraklarinda Nasturilere karsi girisilen zulüm hareketleri yüzünden, 489 tarihinde Sasani Hükümdari Kubad`in izniyle ve Nusaybin Metropoliti Barsavmo ile Urfa Okulu`nun eski rektörü Narsay`in çabalariyla Edessa`dan Nusaybin`e nakledildikten sonra, burasi asirlar boyunca Nasturilerin manevi merkezi oldu. Ögretmen Narsay ve Episkopos Barsavmo okula yeni kanunlar ve düzenlemeler getirdi. 496 yilinda Nusaybin Episkoposu Barsavmo`nun yerine geçen 2. Mar Husoh bu kanunlari daha da genisletmis ve onun döneminde okul yalniz doguda degil, Roma Imparatorlugu`nda ve Afrika`da bile büyük bir ün kazanmistir. Nusaybin Okulu 7. yüzyila kadar hizmet vermistir. Kültür ve medeniyete isik saçan bu okullarin çalismalarindan dolayi Nusaybin “Ilimlerin besigi, egitim kenti ve ögretmenlerin annesi” olarak adlandirilmistir.
MAR YAKUB (Mor Yakup) KILISESI restorasyon süreci
Nusaybin ilçe merkezinde yer alan ve Yukari Mezopotamya bölgesindeki kiliselerin en eskisi sayilan Mar Yakub Kilisesi`nin restore edilip uygun birislev verilerek gelecege aktarilmasi süreci, Nusaybin Belediye Baskani Dr. Mehmet Tanhan tarafindan baslatilmistir. Nusaybin Belediye Baskani`nin ÇEKÜL (Türkiye Çevre ve Kültürel Degerleri Koruma) Vakfi`na 28. 6. 1999 tarihli ilk yazisinda; 2000 yilinin Dünya Inanç Yili olmasi ve buna bagli olarak dinlerin birlikteligi gerçeginden yola çikarak, ilçe merkezinde karsilikli konumlanmis Mar Yakub Kilisesi ve Hz. Zeynel Abidin Camii ve Külliyesi`nin korunmaya alinmasi gerektigi ve bu konuda Nusaybin Belediye Baskanligi`nin baslatmis oldugu bu çalismanin, ÇEKÜL Vakfi`nin özellikle teknik sorumlulugu üstlenerek, isbirligi içerisinde yürütülmesi gerektigi vurgulanmakta ve talep edilmekte idi. Bu hakli talep ÇEKÜL Vakfi yönetim kurulu baskanliginca olumlu karsilanmis ve yapilacak bu ortak çalismadan Mar Yakub Kilisesi için Süryani Kadim Cemaati Midyat Metropolitligi ve Mar Yakub Kilisesi yasal sahibi Mardin Süryani Kadim Deyrüzzaferan Kilisesi Vakfi yönetim kurulunun destegi elde edilmistir. Böylece Mar Yakub Kilisesi ile ilgili gerekli çalismalar baslatilmistir. Ilk önce vakfin teknik elemanlarinca kilisenin röleve çizimleri hazirlanarak Diyarbakir Kültür Tabiat Varliklarini Koruma Bölge Kurulu`na Mardin Süryani Kadim Deyrüzzaferan Kilisesi Vakfi yönetim kurulu baskanliginin 17. 12. 1999 tarihli yazisi ile sunulmus ve ayni sunumda kilisenin özgün halini en dogru sekilde yansitacak restitüsyon ve restorasyon projelerininçizilebilmesi için kilise bahçesindeki yogun toprak dolgunun kaldirilmasi ve toprak altindaki temel kalintilarin açiga çikarilmasi amaciyla kazi izni istenmistir. Bu müracaat sonucunda koruma kurulunun 4. 3. 2000 tarih ve 261 sayili karari ile röleve projesi onaylanmis ve kilise bahçesinde 3 ile 7 metre arasindaki yigilmis toprak dolgunun kaldirilmasi için Diyarbakir Müze Müdürlügü uzmanlari denetiminde kazinin yapilmasi ve kazi sonucu elde edilen bilgilerin isiginda hazirlanacak röleve projeleri ile buna dayali restitüsyon ve restorasyon projelerinin Diyarbakir Koruma Kurulu`na iletilmesi kararlastirilmistir. Bu karar sonrasinda Nusaybin Belediye Baskanligi`nin, baslatilacak kazi çalismalari için Diyarbakir Müze Müdürlügü`ne bir uzman görevlendirilmesi hususundaki 20. 9. 2000 gün ve 1307 sayili yazilari sonucunda, Diyarbakir Müze Müdürlügü`nde görevli bir arkeolog baskanliginda27. 11. 2000 tarihinde kazi çalismalarina baslanmistir. Isçi ve diger masraflarin Nusaybin Belediyesi tarafindan karsilanmakta oldugu kazi çalismalari halen devam etmektedir. Tûr Abdin`in güneyinde, takriben Nusaybin ve Midyat`in ortasinda suyu çok derinden gelen bir kaynak bulunmaktadir. Bu kaynak Habur`un en önemli kolu olan Çagçag`i besleyen Beyazsu`yu olusturmaktadir. Bu kaynaktan sonra Karasu ile birlesen Beyazsu, Çagçag adiyla kanyon türü bir vadi olusturarak güneye, SuriyeMar Yakub kilisesi ve Nusaybin Okulu Nusaybin MÖ 131 yilinda, merkezleri Urfa sehri olan Abgarlar hükümranligi altina girdi. Bu krallik MS 249 yilina kadar devam etmistir. Ilk zamanlarda Nusaybin`i sinirlarina dahil eden Abgar Beyligi, Ermeni baskisina dayanamayarak, sehri Tigran`a bagli güçlere terk etmek zorunda kalmistir. Hiristiyanlik yayilmaya baslarken, Isa`nin seçtigi 72 müjdeciden biri olan Mar Aday, Urfa`nin putperestlikten Hiristiyanliga geçmesini sagladiktan sonra Nusaybin`e geçmis ve Hiristiyanligi burada da nesretmistir. Daha sonra Mar Aday, kendi ögrencilerinden olan Mar Mari`yi Nusaybin`e göndermis ve burada Hiristiyanlik inancinin gelismesini saglamistir. Abgar Beyligi`nin Arami kökenli halki MS 38`de yeryüzünün ilk Hiristiyanlari olarak putperestligi terk ettiler. Nusaybin ve çevresinde ise MS 150 yillarindan sonra Tanrilara adanmis tapinaklarin üzerine kiliseler ve manastirlar insa edildimeye baslandi. Roma Imparatoru Septimus Severus, putperest Roma`ya karsi baskaldiran ve sonradan “Süryani Kadim” diye anilacak olan ilk Hiristiyanlari MS 197 yilinda tümüyle buyrugu altina aldi ve Kuzey Suriye`yi bir Roma vilayeti durumuna getirdi. 303 yilinda Nusaybin`de Hiristiyanlara karsi bir ayaklanma oldu. Birçok Hiristiyan öldürüldü. Mazi Dagi eteklerinde 4000 Hiristiyan imha edildi. Roma Imparatorlugu`nun topraklarinda Incil nüshalarinin yok edilmesi, kiliselerin yikilmasi, Hiristiyan ayinlerinin yasaklanmasi, Hiristiyan bilgin ve rahiplerin pagan tanrilarina tapmaya zorlanmasi yolundaki buyruk, dogu eyaletlerinde çok sert uygulanmistir. Ancak 313 Milano Fermani ile Hiristiyanlik resmi devlet dinleri arasina sokuldu. Böylece Hiristiyanlar zulümden kurtuldular. Mar Yakub, MS 3. yüzyilin ortalarinda bu tarihi bölgede dünyaya gelmis ve Nusaybin yakinlarinda bulunan bir manastirda dünyadan el etek çekerek rahiplik hayatina baslamistir. Nusaybin`den gelen yetkili kisiler Mar Yakub`u kendi manastirindan alip Diyarbakir`a götürmüs, MS 309 yilinda Meryemana Kilisesi`nde toplanan episkopal kongrenin karariyla Nusaybin episkoposluguna takdis edilmis ve terfi edilmistir. Mar Yakub Nusaybin`deki kilisenin küçük oldugunu düsünmüs ve bugün bir kismi mevcut olan Mar Yakub Kilisesi`ni 313 yilinda insa ettirmeye baslamistir. Kilisenin içinde bulunan 3 metre uzunlugundaki taslar, tas isçiligini sergileyen kemerlerindeki bezemeler, kutsal ayinin icra edildigi bölümlerdeki yarim kubbeler, duvardaki diger motifler ve yapilar büyülü bir görünüm sergilemekte olup, emsalsiz bir saheser durumundadirlar. Bugün bakildiginda kilisenin bati cephesindeki dis duvarin yikildigi, yikilan bu yerin 1872 yilinda yenilendigi ve dami üzerinde metropolitlik binasi yapildigi görülmektedir. Nikita`da (Iznik) MS 325 yilinda toplanan Hiristiyanligin ilk ve en büyük kongresine katilan Episkopos Mar Yakub ile ögrencisi Mar Efram, Nusaybin`e döndüklerinde ünlü Nusaybin Okulu`nun insasina basladilar ve 326 yilinda okulu hizmete açtilar. Mar Efram 38 yil boyunca bu okulun rektörlügünü yapmistir. Nusaybin Okulu putperestlikten kalma okulun enkazi üzerinde kurulmustur. Burada 800-1000 kadar ögrenci yatili olarak okumaktaydi. Okulun resmi dili Süryaniceydi. Süryanice dilinin yaninda Grekçe de okutulmaktaydi. Bu okulda felsefe, mantik, edebiyat, geometri, astronomi, tip ve hukuk egitimi veriliyordu. Bu dönemde Grekçeden Süryaniceye birçok kitap çevrilmistir. Bu okulda yetismis ve 3 milyon siir cümlesiyle isim yapmis olan Süryanilerin büyük sairi Mar Efram`in yüksek egitim düzeyi, Nusaybin`de sunulan egitimin bir ölçütüdür. Mar Yakub 338 yilinda vefat etmis ve kilisenin bodrum katindaki mezarina defnedilmistir. Mar Yakub`dan sonra Nusaybin episkoposluguna Mar Babo (338-343), Mar Logos (343-361), Mar Abraham (361-?) getirilmistir. Bu merkezin son metropoliti 1880 yilinda Patrik 4. Petrus tarafindan takdis edilen Rahip Hanna`dir. Böylece Nusaybin episkoposluk merkezi ara vermeden 20. yüzyilin baslarina kadar episkoposluk görevini sürdürmüstür.Birinci Nusaybin Okulu 363 yilinda Sasanilerin Nusaybin`i almalariyla ögretime son vermistir. Mar Efram ve diger arkadaslari Nusaybin`den Urfa Okulu`na geçmislerdir. Bazi ögretmenler ise çevreye dagilmis ve kendi çaplarinda bu okulun egitim gelenegini sürdürmüslerdir. Antakya Piskoposu Nostorius (381-451), Isa`yi insan degil Tanri sayan monofizitlik ögretisine karsi onu hem insan hem Tanri sayan diyafizitlik ögretisini getirince, bu görüsler Arami halkinca tepkiyle karsilandi. Bunun üzerine Antakya`daki Süryani Aramiler pisposluklarini önce Amida`ya (Diyarbakir), sonra da Nusaybin`e tasidilar. Edessa`daki (Urfa) Nasturi akademisi, Bizans imparatorluk topraklarinda Nasturilere karsi girisilen zulüm hareketleri yüzünden, 489 tarihinde Sasani Hükümdari Kubad`in izniyle ve Nusaybin Metropoliti Barsavmo ile Urfa Okulu`nun eski rektörü Narsay`in çabalariyla Edessa`dan Nusaybin`e nakledildikten sonra, burasi asirlar boyunca Nasturilerin manevi merkezi oldu. Ögretmen Narsay ve Episkopos Barsavmo okula yeni kanunlar ve düzenlemeler getirdi. 496 yilinda Nusaybin Episkoposu Barsavmo`nun yerine geçen 2. Mar Husoh bu kanunlari daha da genisletmis ve onun döneminde okul yalniz doguda degil, Roma Imparatorlugu`nda ve Afrika`da bile büyük bir ün kazanmistir. Nusaybin Okulu 7. yüzyila kadar hizmet vermistir. Kültür ve medeniyete isik saçan bu okullarin çalismalarindan dolayi Nusaybin “Ilimlerin besigi, egitim kenti ve ögretmenlerin annesi” olarak adlandirilmistir.
Zeynel Abidin Camii
Hz. Muhammed`in 13 torunundan biri olan Zeynel Abidin ve onun kiz kardesi Zeynep`in türbelerinin bulundugu, ilçenin en önemli camisidir. Cami eskiden küçük bir mescitti. 1956 yilinda Kaymakam Mustafa Tütüncü`nün girisimleri ve halkin yardimlari ile görkemli minaresi yapilmis, sonraki yillarda eyvan son cemaat yerine eklenmistir. Daha sonralari da iki katli ek bir bina yapilarak cami ilçenin en önemli ibadethanesi durumuna getirildi.
Girnawas
Yeterli ilginin gösterilmesi ve gerekli arastirmalarin yapilmasi halinde dünyaya isik tutacak, medeniyetler tarihine yeni bir sayfa ekleyecek olan Girnawas,Nusaybin`in 4 km kuzeyinde, Çagçag Vadisi`nin Kuzey Mezopotamya ovasina açildigi noktada, tam vadi agzinda bir höyüktür. Çagçag`in batisinda yer alan höyük 350 m çapinda yuvarlak bir alani kaplamaktadir. Su anda mevcut yüksekligi 25 m`dir. Çevresi sulanabilir tarim arazisi ile kaplidir. Günümüzde basit bir kanal sistemi ile sulanan bu arazide her türlü agaç ve sebze yetisebilmektedir. Arkeolojik önemi nedeniyle Girnawas, birçok bilim adami tarafindan ziyaret edilmistir. 1918 yilinda A. T. Olmstead, daha çok yüzey buluntularina dayanarak Girnawas`i Asur devri Nasibina`si ile bir tutmak istemistir. 1969 yilinda E. Lucius ve K. Sornig, Girnawas`in 2 km güneyinde bulunan Veysiki köyünün, ad benzerligi nedeniyle, Mitanni devletinin henüz bulunamayan bassehri Wassuganni (Wassukani) için yeni bir arayis noktasi saymistir. 1980 yilinda K. Sornig Wassuganni`nin lokalizasyonuyla yeniden ilgilenmis, bu sefer tarihi kaynaklarin isiginda daha emin bir sekilde Girnawas`i Wassuganni olarak degerlendirmistir. K. Sornig`in bu görüsü, 3 yil sonra Prof. Dr. Hayat Erkanal tarafindan, daha çok arkeolojik ve topografik degerlendirmelerle desteklenmistir. 1980 yilindan itibaren iki yil süre ile Prof. Dr. Hayat Erkanal tarafindan sürdürülen yüzey arastirmalarindan toplanan buluntulara göre, Girnawas`in geç Uruk çagindan yeni Asur devrine kadar, yani MÖ 4. bin sonlarindan MÖ 7. yüzyila kadar kesintisiz iskân edildigi anlasilmistir. Höyük üzerinde ayrica Islami dönemlere ait büyük bir mezarlik bulunmaktadir. Erkanal`in 1982 yilinda baslattigi kazi çalismalari 1991 yilina kadar devam etmistir. Kazilar sirasinda ele geçen ve Hurrili sanatçilarca yapildigi saptanan bir kült vazosu, bu yerlesim alaninin önemli bir Hurri-Mitanni merkezi oldugunu kanitlamistir. Yerlesimin en alt kültür tabakasini MÖ 4. bin sonlarina tarihlenen geç Uruk devri olusturmaktadir. Bu kültür tabakasinin üzerinde yer alan ve MÖ 3. bin ortalarina yerlestirilen Ur hanedanlar devri mimari tabakalari daha çok ölü gömme âdetleri açisindan arastirilmis ve degerlendirilmistir. Tespit edilen mezarlara göre ölüler bu devirde Mezopotamya geleneklerine uygun biçimde, açilan çukurlara dizler karina çekik olarak yatirilmakta, sonra yakilan hafif bir atesle manevi bir temizlik saglanarak dünyevi iliskiler kesilmektedir. Daha sonra çesitli esyalar birakilmaktadir. Bu esyalar arasinda sahsi esya olarak metal silahlar, metal süs esyalari, yari kiymetli taslardan ve hayvan kemiklerinden yapilan süs esyalari ve mühürler çok sayida tespit edilmistir. Ayni mezarlar içerisinde ayrica kült esyalari ve sayica çok fazla seramik kap örnekleri görülmektedir. Seramik kaplarin içi öteki dünyaya götürülmek üzere yiyecek maddeleri ile doldurulmustur. Gömme sirasinda mezar çevresinde büyük bir tören yapilmakta ve bu tören sirasinda Tanrilara sunuda bulunulmaktadir. Sunu kaplari da yine mezar çevresinde birakilmaktadir. Mezar çukuru toprakla kapatilmadan önce bazi mezarlar ayrica sanduka seklinde kerpiçle örülmüstür. Ur hanedanlar devrinden sonra Girnawas, MÖ 2. bin baslarina tarihlenen eski Asur, MÖ 2. bin ortalarina tarihlenen Hurri-Mitanni ve MÖ 2. binin sonlarina tarihlenen orta Asur devirlerinde de yogun bir sekilde iskân edilmistir. Yeni Asur devri mimari tabakalari höyügün merkezinde ve kuzey terasinda bulunan kazi alanlarinda ortaya çikarilmistir. Tespit edilen mimari özellikler çok büyük boyutlara sahiptir. Bu nedenle mevcut çalismalar bir yapinin tümünün ortaya çikarilabilmesi için yeterli olmamistir. Bu büyük yapilarda avlu sistemine dayanan bir mimari anlayis hâkimdir. Avlulardan bir tanesinin zemini tas kaplidir. Bu tas kaplama altinda atik su için kullanilan kanallar mevcuttur. Avlu etrafindaki mekânlar farkli karakterdedir. Bazilari büyük salon seklinde donatilmis olup bazilari da daha çok mutfak veya atölye görünümündedir. Bunlarin içinde iri küpler, tandirlar ve ocak yerleri açiga çikarilmistir. Atölyelerden biri metal üretimi ile baglantili olmalidir. Burada çesitli ocak kalintilari yaninda bir tane de cevher zenginlestirme tasi bulunmustur. Bazi bagimsiz mekânlar banyo islevine sahiptir. Bunlardan birinin tabani tugla kapli olup ayrica asfalt sivalidir. Bu tabanla baglantili seramik künklerden olusan bir suyolu, tahliye havuzuna açilmaktadir. Diger bir mekân içinde taban içine gömülü seramik küvetler tespit edilmistir. Girnawas yeni Asur devri mimari kalintilari, insaat malzemesi ve yapi teknigi bakimindan Mezopotamya geleneklerini yansitmaktadir. Insaatlarda malzeme olarak sadece kare seklinde kerpiçler kullanilmistir. Yapilarin duvarlari kerpiç veya kerpiç harcindan olusturulan genis kaideler üzerine oturtulmustur. Böylece duvar agirligi daha büyük bir alana dagilmakta, duvarin yumusak bir zemin içine gömülmesi önlenmektedir. Tas temeller nadiren görülmektedir. Seramik buluntular dikkate alinirsa, yeni Asur devri mimari tabakalarinin daha çok MÖ 8. yüzyilin sonuna veya MÖ 7. yüzyilin basina tarihlendirilmesi gerekir. Seramik örnekler arasinda küpler, çömlekler, çanaklar, süzgeçler ve siseler çogunluktadir. Saraylarda kullanildigi düsünülen ve bu nedenle “saray seramigi” olarak tanimlanan çok ince cidarli kaplarin sayisi da oldukça fazladir. Delme ve çizme yöntemleri ile bezeli konik kaideli kaplar, daha çok kült esyasi görünümündedir. Bu tür örnekler üzerine boga, insan yüzü ve kadin tasvirleri kabartma olarak islenmistir. Girnawas kaideli kaplari, MÖ 2. ve 3. bin Suriye ve Kuzey Irak örnekleriyle karsilastirilabilecek özelliklere sahiptir. Bu tür buluntular, MÖ 2. bin geleneginin bölgede MÖ 1. binde de devam ettigini göstermektedir. Bu gelenek, Hurri kültürü çerçevesi içinde degerlendirilmelidir. Seramik buluntular disinda bu kültür tabakasindan üç veya dört ayakli tas kaplar, bir tas insan heykelcigi, silindir mühürler, fayans mühürler, seramik heykelcikler, fildisi eserler açiga çikarilmistir. Tüm bu buluntular Kuzey Mezopotamya kültür bölgesine aittir. Ayrica altin, demir ve bronzdan yapilan takilar, silahlar, çesitli esyalar dönemin karakteristik özelliklerini yansitmaktadir. Girnawas`da ele geçen en önemli buluntu grubunu, dört tane yeni Asur devri tableti olusturmaktadir. Bu tabletlerden biri, bahçe satisi ile ilgili bir anlasmadir. Bu anlasmada satilacak olan bahçenin tanimi yapilirken kral yoluyla, baska bir bahçe ile ve derenin hizli akan kesimiyle sinir teskil ettigi ifade edilmektedir. Fakat en önemlisi bu bahçenin Nabula kenti içinde yer aldiginin açik bir sekilde belirtilmesidir. Bu belge K. Kessler`in görüsünü dogrulamis ve Girnawas`in Asur kaynaklarindaki Nabula ile ayni kent oldugunu kesin bir sekilde ortaya koymustur. Nabula, orta ve yeni Asur devirleri yazili belgelerinde oldukça sik bir sekilde yer alir. Girnawas`in eski adinin ortaya çikmasi, tarihi açidan baglantili oldugu daha baska merkezlerin de tanimlanmasina isik tutacaktir. Girnawas`in kuzey terasinda açilan bir sondaj çukurundan MÖ 2. bin tabakalarina da ulasilmistir. Orta Asur devri seramigi ve Habur seramigi örnekleri sayesinde, Girnawas`da tüm MÖ 2. bin Kuzey Mezopotamya kültürlerinin temsil edildigi anlasilmistir. Orta Asur devri tabakalarindan ele geçen besinci bir tablet, dönemin krallarindan I. Tiglatpileser`e (MÖ 1117-1077) aittir. Bu tablet üzerinde ayrica komsu kent Midyat`in, yani Matiate`nin adi da geçmektedir. Çesitli çalismalar ve arastirmalar sonucunda Girnawas`in arkeolojik önemi ortaya çikmistir. Bilim adamlari, Girnawas`da bilimsel çalisma ve kazilarin bir an önce baslatilmasi düsüncesinde hemfikirler. Girnawas, arkeolojik degerleri disinda halkbilim açisindan da önem tasir. Yöre halki için höyük, cinlerin toplu halde bulundugu bir merkez durumundadir. Birçok hastanin ziyaret ettigi höyüge özellikle akil hastalari götürülmekte, bunlarin bir gecelik konaklama sonunda cinler tarafindan iyilestirileceklerine inanilmaktadir. Yöre halkina göre Girnawas, adini ünlü Arap sairi Ebu Nuvaz`dan almaktadir. Elimizde bu konu ile ilgili yazili bir belge olmamakla birlikte, halk arasindaki söylentiye göre Ebu Nuvaz, Harun Resid`i yeren bir siirini okuyunca Harun Resid buna çok sinirlenir ve onu uzak bir yere sürgün etmeye karar verir. Böylece Ebu Nuvaz Girnawas`a gönderilir ve burada uzun bir süre kaldiktan sonra geri çagrilir. O günden sonra höyük, “Nuvaz`in tepesi” anlamina gelen “Girnawas” adiyla anilmaya baslanmis. Öte yandan, sair Ebu Nuvaz`in (su ana kadar ulasamadigimiz) Nusaybin`i öven bir siiri oldugu da söylenmektedir.119
Yeni Kale (Saçli Ali)
Bu kale de Bizans Imparatoru II. Konstantin`in emriyle Dimitriyos`a yaptirilmistir. Kale dagdan inen Midyat-Nusaybin kervan yolu üzerindeki bogazin dar geçidinde, dagin bittigi yerde, derin vadide, balik biçimi, tek parça bir kayalik düzlügünde yapilmistir. Kale Roma-Bizans stilindedir. Oturma odalari, su sarniçlari, kuleleri ve burçlari vardir. Çevresi 1000 metreden genistir; yüksekligi 10 metreyi geçer.
Selmân-i Pâk (Selmân-i Farisi) Makami
Ilçemizdeki makami çesitli yerlerden gelen çok sayida insan tarafindan ziyaret edilen Selmân-i Pâk`in, Hz. Muhammed`in (SAV) berberligini yaptigi söylenir. Isfahanli Selmân-i Pâk, Mecusi (atesperest) idi. Iran`da iken kiliseye gidip Hiristiyan oldu. Daha sonra Anadolu`ya geçip kiliselerde hizmet etti. Gençlik yillarinin bir bölümünü Nusaybin`de bir kilise papazinin yaninda geçirdigi söylenmektedir. Daha sonralari Sam`a, oradan da Medine`ye geçti. Rivayete göre bir Yahudi`nin elinde köle durumunda bulundugu siralarda Hz. Muhammed (SAV) ile karsilasir ve Yahudi`den satin alinarak serbest birakilir, sonradan da peygamberimizin berberligini yapmaya baslar. Resulullah`in huzurunda ve sohbetinde kemâle erer; Hz. Ömer zamaninda yüksek makamlara getirilir. Berberlerin piri olarak kabul edilen Selmân-i Pâk hakkinda su dizeler yazilmistir:
Hamd ü minnet Hüda`ya, bize verdi devleti
Hazreti Selmân-i Pâk`tir pirimizin söhreti
Hem Resul`ün berberidir ol kemâl-i zat-i pak
Gafil olma gel tiras ol, eyle icra sünneti.
Her sabah besmele ile açilir dükkânimiz
Hazreti Selmân-i Pâk`tir pirimiz, üstadimiz.
Bu sözler eskiden bazi berber dükkânlarinda asiliymis.
Merdis-Mariis-Marin Harabeleri (Marinê)
Nusaybin ilçesinin 15 km kuzeydogusundadir. Asurilerin Merdis, Komuklarin Mariis adini verdikleri Marin, Mezopotamya`nin en eski ve en büyük sehirlerinden biridir. Degisik tarihlerde çokca el degistirmistir. Tarihin çok eski bir sehri olan Marin, bugün tas ve toprak yigini durumundadir. Harabeler arasinda Roma, Bizans ve Süryani Kadim cemaatine ait birçok kilise kalintisi görülmüstür. Sehrin batisinda bulunan kale, Marin`in geçmisi hakkinda bilgi verebilecek niteliktedir. Kuzey yönüne isabet eden kesimde saraylar, kiliseler, kayalarin üzerinde ve magara girisindeki çivi ve strangila yazilar, çesitli kabartma resimleri görülmeye deger saheserlerdir. Sehrin üst mahallesi sayilabilecek magaralari, mezarlardan olusmaktadir. Akarsuyu olmadigi için her evin bir sarnici vardir. Ayrica alt dogusunda 60x60x60 m ölçülerinde kayadan oyma, tavanlari kemer biçiminde birbirlerine birer ara duvarla ayrilmis 4 sarnici vardir. Timur Cizre`yi almaya giderken, bura halkinin (Timur`a karsi geldiginden) kiliçtan geçirildigi ve böylece Marin`in bir daha senlenmedigi söylenmektedir.
Merdis-Marin Kalesi (Marinê)
Nusaybin`in 15 km kuzeydogusundaki Marin Kalesi, eski Merdis sehrinin üzerindeki yüksek kayaliklarda insa edilmistir. Çevre genisligi 1500 metredir. 12 kule ve burcu vardir. Güneye açilan kapisi eskiden bir demir kapi ile korunuyormus. Kalenin dogusunda Merdis kralinin satosu bulunmaktadir. Satonun altinda kayalara oyulmus ve derinligi 5, uzunlugu 18, genisligi 5 metre olan bir mahzen, bunun yaninda da suyu eksilmeyen bir sarniç vardir. Kalenin kimler tarafindan yapildigiyla ilgili bir kayit olmamasina ragmen, insa tarzindan bir Bizans eseri oldugu ve tarihte birçok kez onarildigi anlasilmaktadir. Kalenin burç ve surlari günümüze kadar özelligini muhafaza etmistir.122
Mar Bobi Kilisesi
Nusaybin`in Günyurdu (Merbabê) köyünün kuzeybatisinda ve tepenin basinda bulunmaktadir. Kayalara oyulu kiliseye “Yeralti Kilisesi” de denilmektedir.
Mar Evgin Manastiri
Girmeli bucaginin 7 km kuzeyindedir. Tûr Abidin Dagi`nin yamacinda, ovadan 500 metre yükseklikte, magara ve yapilardan olusmaktadir. Çevrenin en eski tapinaklarindandir. Mar Evgin`in Hiristiyan azizlerinden, Incil müjdecilerinden oldugu belgelerde yazilidir. Yapilis tarihi belli olmayan manastir halk arasinda “Deyr-Marog” adiyla anilir.
Mar Abraham Manastiri
Bagok Dagi`nin doruk noktasindadir. Bu manastir bir tapinaktan çok büyük bir asker kislasina benzemektedir. Yapinin çok eski çaglara ait oldugu ilk görüste hemen anlasilmaktadir. Çok eski olan bu yapinin daha sonra Hiristiyanlarca kiliseye çevrildigi tahmin edilmektedir.
Haytam Kalesi (Dimitriyus)
Günyurdu ile Dibek köyleri arasindadir. Servis yolunun 500 metre dogusunda, 1254 rakimli Bagok Dagi`nin doruk yamacindadir. 351 yilinda Bizans Imparatoru II. Konstantin`in buyrugu ile yapilmistir. (Bugünkü mevcut durumu 451 yilinda yapilmistir.) Kale, kuzeyden ovaya inen bir yolun korunmasini güvenlik altinda bulundurmak bakimindan önemli bir yerdedir. Ovadan bakildiginda bir kartal yuvasi görünümündedir. Kuzeydogusunda Sirvan, güneybatisinda Yenikale bulunmaktadir. Kaleler birbirlerini görür durumdadirlar. Tam dagin dorugunda, kalenin güneybatisinda Mar-Abraham Manastiri vardir. Kalenin 10 burcu, 3 gözetleme kulesi, içinde oturma odalari vardir. 2000 metre uzunlugundaki surlarinin yüksekligi bazi yerlerde 10 metreye, burçlari 16 metreye, gözetleme kulesi ise 18 metreye yaklasmaktadir. Kaleye yalniz güneydeki kapidan girilebilmektedir. Kale alaninda su sarniçlari, odun depolari, asker odalari bulunmaktadir.
Aznavur Kalesi
Nusaybin ilçesinin 14 km kuzeydogusundaki Aznavur Kalesi, genis bir vadinin üzerindeki bir tepenin zirvesindedir. Kale 970`de Hamdan bin Al Hasan, Nasir Al-Davla bin Abdullah bin Hamdan tarafindan insa edilmistir. Dogudan batiya uzunlugu 400 m`dir. Genisligi 30-60 m arasinda degismektedir. Kalenin insa edilmis oldugu düzlügün zemini doguda 800, batida 300 m yüksekliktedir. Kale 14 burç, 2 gözetleme kulesi ile tahkim edilmistir. Güneye açilan tek kapisi doruga, kale meydanina gider. Burada kale beyinin mekâni görülmeye deger bir özellik teskil etmektedir. Güneyde Suriye Ovasi`na hâkim olan kulesi hâlâ ayaktadir.
Xetabin Harabeleri
Xetabin (Hatabin) harabeleri Beylik köyünün 4 km kuzeyinde ve vadi kenarinda yer almaktadir. Birçok dönem yerlesim alani olarak kullanilan bölge, günümüzde genel olarak gezici göçerlerce kullanilmaktadir.
Şeyh Cafer
Nusaybin Beylik Köyü Xetabin (Hatabin) harabelerinin 500 m doğusunda Şeyh Cafer Kalıntıları bulunmaktadır. Bu kalıntılar hakkında bilgilere ulaşmak için araştırma yapılmaya değer olduğunu ayrıca kalıntı yer hakkında genel bilgilere ışık tutacağını düşünmekteyiz.
Üzüm Suyu Kanali
Girmeli bucaginin 1500 m güneydogusunda, Odabasi köyünün kuzeyinde Ipek Yolu`na paralel biçimde doguya dogru uzanan tarihi bir kanaldir. Marin (Eskihisar) sehri yöresindeki daglik köylerde yetistirilen üzümün, kayalardan oyularak yapilan tas teknelerinde ezilip suyu çikarildiktan sonra, bu kanal vasitasiyla uzaktaki kraliyet baskenti Ninova`ya akitildigi söyleniyor.
Tak-i Zaferin
Ilçe merkezindeki bu tak hudut kapisina giderken sol tarafta, mayinli sahanin içindedir ve dört sütundan olusmustur. Bu sütunlarin Nusaybin Okulu`nun kalintilari oldugu sanilmaktadir.
Sirvan Kalesi
Sasaniler tarafindan 451 yilinda Bizanslilarin saldirilarini önlemek için yapilmistir. 451 yilinda Bizanslilarla Sasaniler arasindaki bir savasta Sasaniler üstün gelirler. Çevre halkini esir alarak Sirvan Kalesi`ne götürürler. Komutan hastalanir; esirler arasindaki bir papaz komutani iyilestirir, komutan da onu serbest birakir. Baraz adli bu komutan çok zalim bir kisi oldugu için çevre halki isyan eder. Baraz ayaklanmayi çok sidetli bastirir ve ayaklanmacilara yardim eden Midyat ve Idil kasabalarini yagmalatir. Kale, Günyurdu köyünün kuzeydogusunda, Turgutlu ile Degirmencik köyleri arasindadir.
Ramanus-Cambus-Kasri Belek
Nusaybin ilçesinin kirk kilometre kuzeydogusundadir. Burada çok eskilere ait oldugu tahmin edilen bir sehir harabesi ile bu harabe içinde yükselen veyöre halki tarafindan”Kasri Belek” olarak adlandirilan büyük bir sato kalintisi bulunmaktadir.
Ramanus Harabeleri
Nusaybin`in 40 km dogusunda bulunan antik Kasri Belek köyünde bir harabedir.
Rhabdium-Hafemtay Kalesi
Nusaybin ilçesinin 20 km kuzeydogusunda, Suriye sinirina yakin bir tepe üzerinde Romalilar tarafindan insa edilmistir. Tepenin dogusunda bulunan vadiden Nusaybin-Midyat kervan yolu geçmekteydi. Romalilarin Suriye`den gelecek tehlikeler için ileri karakol islevi yükledikleri Hafemtay Kalesi uzun zaman Araplarla Romalilar arasinda çekisme konusu olmustur. Bu nedenle de adi tarihte pek kanli geçmektedir. Kale gerek Nusaybin Ovasi`na ve gerekse kervan yolunun geçtigi vadiyle Suriye Ovasi`na tamamiyla hâkim bir durumdadir. Güneyden kuzeye dogru uzanan kalenin 14 burcu, 2 gözetleme kulesi mevcut olup, uzunlugu 1500 metreyi bulan surlarinin yüksekligi 10, burçlar ile gözetleme kulesinin yüksekligi 20 metre kadardir. Kaleye giris güneyden tek noktadan yapilir. Kale meydanindan su sarniçlari, erzak ambarlari, bazi bina kalintilari ile yeralti mahzenleri görünmektedir.
Pinarbasi (Serekani) ve Dirim (Sahban) Harabeleri
Adi geçen harabeler birbirlerini takip etmekte olup ilçenin 30 km kuzeyinde bulunmaktadirlar. Pinarbasi`nin üst tarafinda vadiye hâkim yikilmis kalesi mevcuttur. Pinarbasi ile Dirim arasinda bulunan ve kimler tarafindan yapildigi belli olmayan, duvarlari halen saglam, kesme taslardan yapilmis bir sato günümüzde de dimdik ayaktadir. 1969 yilinda yapilan ve köylere su tasima amaçli kanal kazisinda bir küp içerisinde tamami gümüs ve Büyük Iskender`e ait sikkelerin bulunmasi, yerlesim alaninin tarihi hakkinda önemli bir bilgi vermektedir. Harabelerin bitim noktasinda vadi agzinda bir höyük ve sag tarafinda bir kismi kayalara oyulmus, ancak tamami tahrip edilmis bir mezarlik alani bulunmaktadir. Bunlarin haricinde ilçemizin degisik yerlerinde baska höyükler, kaleler ve yerlesim alanlari da mevcuttur. En büyük höyüklerden Girmeli ve Duruca, su anda tümüyle yerlesim alani olmuslardir. Birçok kale ise (Yandere ile Akarsu arasindaki Kavarêh Kalesi gibi) bilimsel bir arastirmayi beklemektedir. Üzülerek belirtelim ki birçok tarihi yerimiz ve kalemiz (Akarsu kalesi, Habis -Ilkadim- vs) define bulmak ugruna ya tamamen ya da kismen tahrip edilmistir.
Mar Yuhana Kilisesi (Deyr-Gazel)
Mar Evgin Manastiri`nin dogusunda Tûr Abidin Dagi`nin kayalik bir yamacindadir. Bir dizi eski yapidan olusmaktadir. Halk arasinda “Deyr-Gazel” diye bilinmektedir. Mar Evgin Manastiri`na 5 km uzakliktadir.
Mar Aho Kilisesi
Günyurdu köyünün kuzeyinde, tepe üzerinde bulunan kiliseye Patrik III. Yakub döneminde bazi eklemeler yapilmistir.
Kisla
Nusaybin`de, simdi yikik bir duvardan baska kalintisi olmayan kisla, Diyarbakir Valisi Hafiz Mehmed Pasa tarafindan 1837 yilinda yaptirilmistir. Büyük bir alana kurulan kislanin 300`den fazla odasi ve giris kapisinda iki büyük aslan heykeli vardi. 1891 yilinda 2. Abdülhamid zamaninda kurulan Hamidiye Süvari Alaylari`nin Nusaybin kolu bu kislada barinmaktaydi. Ikinci Dünya Savasi yillarinda da binlerce askerin kaldigi kislanin büyük bir bölümü 1970`lere kadar ayaktaydi.
Kisla Camii
Eski kisla civarina düsen ve eski yapisindan sadece minaresi kalan camiyi Mervani hanedanindan Behlul Beg b. Elvend Beg`in 1588 tarihinde insa ettigi, daha sonralari Saban b. Abdullah adli bir hayirsever tarafindan tamir ettirildigi minarede yazili kitabede belirtilmistir.
Harabbaba (Kuru Köy)
Nusaybin`in kuzeybati kesiminde ve ilçeye 34 km uzakliktadir. Direkt yol olmamasi nedeniyle Büyük Kardes köyü üzerinden gidilmektedir. Antik kentinhangi dönemde ve kimler tarafindan kuruldugu, herhangi bir arastirma yapilmadigindan dolayi, bilinmemektedir. Ancak, bulunan sikkeler Selefkus, Roma, Sasani, Bizans ve Islam dönemlerine taniklik ettigini ortaya koymaktadir. Yerlesim alani çok genis bir alani kapsayan yerin mimari bir özelligi henüz ortaya çikarilmamistir. Kalesi bugünkü yerlesim alaninin 500-600 metre güneybatisinda olup, kale surlari ve kule yerleri halen mevcuttur; ancak kuzey ve dogu tarafindaki surlar zamanla tamamen ortadan kaldirilmistir. Güneyden kismen taslarla döseli bir antik yol hâlâ uzanmakta ve güney kapisinda son bulmaktadir. Kalenin içinde su sarniçlari, magaralar ve bolca depo vardir. Degisik zamanlarda yerlesim alaninda çok degerli antik eserler bulunmus, ancak tümü kaçakçilarin eline geçmistir. (1976 yilinda bir köylü tarafindan tesadüfen bir magarada bir sira halinde kaya mezarlar bulundugu; magaranin tam ortasinda ise üstü altin islemeli bir örtü ile kapli, basucunda islemeli bir vazo ve degisik antik esyalarin oldugu tek parça ayri bir mezar bulundugu tüm köylülerce dile getirilmektedir.) Yerlesim alaninda zaman zaman toprak altinda tek parça mozaiklere de rastlandigi bilinen bir gerçektir. Sikkeler disinda heykellerin, cam vazolarin, degisik mühür ve anforalarin çiktigi da biliniyor.
Bezekê (Erdogdu)
Nusaybin ilçesinin kuzeyinde ve 30 km mesafede olan bu yerin hangi dönemden kaldigi bilinmiyor. Özelligi, vadi boyunca sagli sollu magaralara sahip olmasidir. 116 magaraya sahip Bezekê`de magaralar çift sira, bazen de üç sira halindedir. Tam tepesinde “Küçük Kale” denilen, ancak tamamen tahrip edilmis olan bir kale, kuzeydogusunda ise bir tepe üzerinde etrafa hâkim ve “Büyük Kale” denilen ikinci bir kale bulunmaktadir. Bu kalenin çevre surlari kismen yikilmis olsa da halen yerleri bellidir. 3 km kuzeyinde “Kentur” harabeleri, bunun da 5 km kadar kuzeyinde “Der Muskê” denilen ve manastir-kale olarak kullanildigi tahmin edilen bir yer vardir.